Köy içindeki gezimiz de iç buruntusuydu diyebilirim. Bir zamanlar insanların içinde yaşadığı toprak altındaki evlerin ayakta kalanları terk edilmiş yenilerin yanında kümes gibi görünüyordu.

Özellikle Muhtar Mihrali’nin evi çok içimi acıttı. O zamanlar ön cephesinden başka cephesi yoktu. Ve içine girdiğiniz zaman güneye bakan tek duvarda pencerelerin önünde yaklaşık yerden altmış santim yükseklikte oturma yerleri ve ortada sobayla geniş bir oturma salonuydu. Tavanında mertekler tabanında rengârenk keçeler ve hacıların Arabistan’dan getirdiği duvarlarına aşılmış duvar halıları. Oysa şimdi evi örten toprak tabakası de kalkınca üstünden soyunmuş, mahrem yerleri çıkmış da ortaya bunun utancını duyar gibi dünyaya küskün ve mahcup bir görüntü sergiliyordu sanki.

Tabii ki en önemlisi de insanların köyde birkaç odadan başka toplanıp görüş alışverişinde bulunacağı başka bir mekan olmadığı için bu odaların sohbetleriydi ki, o sohbetler de o odalarla birlikte zamanın dipsiz derinliklerinde kaybolup gitmişti. Ben bu birkaç odadan Eski Muhtar Mustafa Kılıç ve İbrahim Canlı’nın odalarına da birkaç kez gitmiştim. Ama muhtar da olduğu için en çok da Mihrali’nin odasına gitmiştim. Oysa şimdi Mihrali’nin o odasının önündeyim. Yan duvarları açılıp toprağın içinden çıkmış ve bir kümes kadar bile göz alıcı değil.

İnsanlar o günlerden bu günlere öylesine bir geçim mücadelesine girmiş ve jet hızıyla değişen zamana uyum sağlamak için öylesine bir yarışa girmiş ki, geçmişte yaşananlar hatıralardan bile silinip gitmiş. Öyle ki benim hatırladığım çoğu şeyin burada yaşayanlar farkında bile değildi. Bu yüzden sanki o günler hiç yaşanmamış gibi yaşayanların bile hafızalarından silinip gitmiş olması bana göre geçmişe saygısızlık gibi geliyordu. Oysa insanlar geçmişle uğraşmak yerine, zamana yaşadığı günden tutunmak istiyordu. Yarınlar ve anılar şu andaki yaşamın dışında kalıyordu.

YARINLARDA ANILAR

Yarınlar unutturur bunları

Hem uzak değil öyle

Yarınların yakın bir geleceğinde

Aç-acına kapanıp kapanıp da

Lor-ekmek dilenmeye çıktığım saat

Soğuk Mayıs karlarında

Lamba ışığından ısındığım

Sonra hiç anılmayasıya unutulacak

Tabakamda tütünün bittiği gün