Şu anda dünyanın süper güçlerinden birincisi, ikincisini kışkırtarak Ukrayna’ya saldırmasını sağladı, demiştim. Yani birinci süper güç ABD, Sovyetler dağıldıktan sonra yeniden bölgesel bir güç haline gelen Rusya’yı güçten düşürmek için Ukrayna’yı yem olarak kullandı. Hatta sahnede oynanan oyunun perde arkasında baktığımız zaman ABD-Çin savaşını görmek bile olanaklıdır diye düşünüyorum. Bu şu demek. Savaş her ne kadar Rusya-Ukrayna savaşı gibi görünüyorsa da aslında bu özelde ABD-Rusya veya ABD-Çin, genelde ise Doğu-Batı savaşıdır.
Neden derseniz, nedeni çok. Birincisi, neoliberal dünyada 1960’larda başlayan ayrışma Sovyetlerin dağılmasından sonra tamamen su yüzüne çıktı. Batı Avrupa (AB) kendisini daha güvende hissedince, ABD’nin yerli yersiz güç kullanımına destek vermemeye, sorunların diplomasi yoluyla çözümünü savunmaya başladı. Savunma harcamalarını da kıstı.
ABD iki kutuplu dünyanın süper gücü iken Sovyetlerin dağılmasından sonra tek kutuplu dünyanın tek süper gücü olarak kalmıştı. Yani ABD tek kutuplu dünyanın süper gücü, dünya silah üretim ve ticaretinin birincisi ve en büyük tedarikçisiydi. Dünya silah ticaretindeki payı %40’a yakındı. Savaş olmaz ise bunları ne yapacaktı? ABD gücünü kullanacak yer arıyor, AB ve NATO’nun da kendisiyle birlikte hareket etmesini istiyordu.
Aslında ABD’nin, bunların askeri gücüne ihtiyacı falan da yoktu. Fakat kendi vatandaşlarındaki kör milliyetçiliği harekete geçirebilmek, vatandaşını savaşın gerekliliğine inandırabilmek açısından Avrupa’nın desteğine ihtiyacı vardı.
Oysa AB ve çoğu NATO ülkesinde ise durum tam da tersti. Çünkü hem savaş için harcanacak parayla ekonomiyi büyütmek ve refahı artırmak olanaklıydı ve hem de AB’nin vatandaşlarını gereksiz savaşlara ikna etmesi kolay değildi. Bu yüzden soğuk savaş sonrası Avrupalı müttefikleri ABD’ye biz yokuz, sen git İslam ülkelerine saldır, bir süre onlarla oyalan, kendini tatmin et dediler.
ABD’de kudurmuş bir köpek iştahıyla İslam ülkelerine saldırıya geçti. Irak’a, Afganistan’a, Suriye’ye saldırdı. Arap baharı diye Fas’tan Mısır’a tüm Kuzey Afrika’nın Müslüman ülkeleri ve tüm Ortadoğu Müslüman coğrafyasının yakılıp yıkılmasına, milyonlarca Müslümanın katledilmesine ve milyonlarcasının mülteci durumuna düşmesine neden oldu.
Kendi halkını, oralara özgürlük ve demokrasi götüreceğim diye kandırdıysa da hiçbir ülkede eskisinden daha iyi bir yönetim oluşturmadı. Oluşturduğu kendine bağlı kukla yönetimler, ABD’nin savaş zulümü kadar kötüydü. Onca ülkenin düzenini bozup insanlarını açlık, yoksulluk ve ölüme terk ederek, kaynaklarına el koydu.
Öldürdüğü kadın, çocuk ve ülkesinden sürdüğü insanların, el koyduğu ekmek parasını, kanlı parayı, haram parayı, bebeklerin ilaç parasını, kendi vatandaşlarının refahı için kullanarak onları susturdu. Akdeniz’in mülteci mezarlığı haline gelmesi bile, kör milliyetçi ABD vatandaşlarını fazla etkilemedi. Para gelsin de haram helal önemli değildi. Ayrıca onlara göre ölenler insan değil Müslümandı.
ABD’nin kör milliyetçi vatandaşları için ABD dışında yaşananların önemi yoktu. İnsani duygularla hareket eden ABD vatandaşlarının tepkilerini yatıştırmak da birkaç Hollywood filmi ile kolayca sağlanabiliyordu. ABD saldırılarında ne denli haksız olursa olsun filmlerde haklı çıkarılıyor, ne kadar vahşi bir katliam uygularsa uygulasın Hollywood filmlerinde tüm günahları temizleniyor, ABD’nin insan ve doğa sevgisiyle yüklü vatandaşlarının vicdanları rahatlatılıyordu.